Bir İnsan Hakları Perspektifi olarak Çocuk Özgürlüğü

ABD’de son on yılda sivil haklar alanında birçok ilerleme kaydettik.

Afrikalı Amerikalıların, kadınların, eşcinsellerin, lezbiyenlerin ve engellilerin hakları sivil toplum hareketleri sayesinde genişledi. Ancak çocukların hakları daraldı.

Sivil haklar, Amerikan siyasi ideolojisinin temelini oluşturur. Demokrasi olarak ilerlememiz, daha fazla insan kategorisinin haklarını ne ölçüde genişlettiğimizle ölçülebilir.

Jefferson, ABD’nin Bağımsızlık Bildirgesi’nde “devredilemez” insan haklarının; yaşamı, özgürlüğü ve mutluluğun peşinde koşmayı içerdiğini ilan etti.

ABD Anayasası’ndaki Haklar Bildirgesi, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, toplanma özgürlüğü gibi hakları güvence altına almak üzere tasarlanmıştır.

Özgürlük temel haktır; diğerleri bunun bağıntılarıdır. Haklar Bildirgesi’ndeki 5. değişiklik,

“Hiç kimse, hukuka uygun işlem yapılmadan özgürlükten yoksun bırakılamaz.”

Anayasanın hiçbir yerinde bir çocuğunun insan olmadığına dair bir ifade yoktur.

Bununla birlikte, çocuklar yasal bir süreç olmaksızın düzenli olarak özgürlükten mahrum bırakılmaktadır.

Aslında bugün çocuklar, 60 yıldan daha uzun bir süre önce ben çocukken, ya da ailem 90 yıl önce kendileri çocukken olduğundan çok daha fazla özgürlükten mahrumdur.

Ve çocuklar bu yoksunluktan dolayı acı çekiyor.

Başka yerlerde belgelediğim gibi, bugün çocuklar kaygı, depresyon ve hatta intihardan rekor düzeyde acı çekiyorlar (Gray, 2011; 2013).

Gençler arasında majör depresif bozukluk ve anksiyete bozukluklarının tahmini oranları şimdi 1950’lerdekinin kabaca sekiz katı; okul çağındaki çocuklar için intihar oranı, o zamankinin altı katıdır. (on yıllar boyunca değişmeden verilen standart klinik değerlendirme anketlerinin analizlerine dayanarak)

Çocuklarda ciddi ruhsal bozukluk, çocukların özgürlüğündeki düşüşle doğru orantılı olarak artmıştır; ve ikincisinin birincisinin bir nedeni olduğuna inanmak için yeterli gerekçe vardır (Gray, 2011; 2013).

Çocukların Özgürlüğünün Azalmasının nedenlerine ilişkin İki Kategori

Yıllar boyunca toplum olarak yaşanan pek çok değişiklik çocuk özgürlüklerinin azalmasında etkili oldu ama bunlar başlıca iki kategoriye ayrılır.

İlk kategori okulla ilgilidir.

Zorunlu eğitimin (kelimenin tam anlamıyla zorunlu eğitim anlamına gelir) çocukların özgürlüğüne yönelik bir saldırı olduğu açıktır.

Çocukların okula gitmeleri gerekiyor ve okulda özgür değiller.

Aslında, çocuklar okuldaki özgürlüklerinden yetişkin suçluların hapishanede olduğundan daha fazla mahrumdur.

Tam olarak nerede olmaları gerektiği ve hemen hemen her an ne yapmaları gerektiği söylenir; ifade ve toplanma özgürlükleri yoktur, uymaları gereken kurallar hakkında söz sahibi değillerdir. Bir kuralı ihlal etmekle suçlandıklarında, suçluluk, masumiyet veya cezalarının ne olduğunu belirlemede bir yargı süreci de yoktur.

Okul her zaman böyle olmuştur ama bugün geçmiş zamanlara göre daha kötüdür.

Çünkü daha çok okul vardır, geçmişte olduğundan daha katı bir şekilde yönetilir ve kısıtlayıcıdır.

İşte değişikliklerin bazı örnekleri:

Okul yılı uzadı; Şimdi 1950’lerde çocukluğumdan ortalama beş hafta daha uzun.

Okul günü uzadı; Ben çocukken altı saatin aksine ülke çapında ortalama yedi saate yakın.

Teneffüsler ve öğle yemeği süreleri, hem zaman hem de izin verilen özgürlük açısından büyük ölçüde azaltıldı.

1950’lerde, ilkokullarda, çocukların istedikleri şekilde oynamakta özgür oldukları iki yarım saatlik teneffüs ve tam bir saat öğle yemeği olması yaygındı.

Bugün birçok ilkokulda ara yok ya da sadece 15 dakika ara var ve öğle yemeğinin sadece 20 dakika olduğu, öğrencilerin dışarı çıkmalarına izin verilmediği, bazen konuşmalarına bile izin verilmediği okullar var.

Ev ödevleri yıllar içinde büyük ölçüde arttı. Artık ilkokul çocuklarına bile ebeveynlerinin uygulaması gereken ödevler veriliyor, bu yüzden çocuklar eve gittikten sonra bile özgür değiller.

Bazen insanlar bir çocuğun okuldaki deneyiminin bir yetişkinin işindeki gibi olduğunu söyler, ama bu bir yanılsamadır.

Bir iş, bazen yetişkinlere hapishane gibi hissettirebilir ancak aslında tam bir hapishane olan yer okuldur.

Yetişkinler yasalar tarafından belirli bir işte çalışmaya zorlanmazlar.

Yetişkinler her zaman işi bırakmakta özgürdürler.

İstemsiz kölelik, yetişkinler için yasa dışıdır.

Çocukların okulda olduğu kadar sıkı bir şekilde yönetildikleri bir işi isteyerek kabul edecek herhangi bir yetişkin tanımıyorum.

İş arkadaşlarınızla konuşamadığınız, koltuğunuzu izinsiz terk edemediğiniz ve -utanç verici bir şekilde- sürekli olarak izlendiğiniz, test edildiğiniz, diğerleriyle kıyaslandığınız bir iş ortamı yoktur.

Bir asırdan fazla bir süre önce, çocuklar için iyi olmadığına inandığımız çocuk işçiliğini yasakladık.

Fakat şimdi okullaşma, zamansal açıdan tam zamanlı bir işe eşdeğer ve zahmet açısından -yetişkinlerin bile tahammül edemeyeceği derecede- tam zamanlı bir işten daha ağır bir hale geldi.

Çocukların özgürlüğündeki düşüşle alakalı diğer kategori; Okul dışındaki düzenlemelerin artmasıyla ilgilidir.

1920’lerde ve 30’larda ailem çocukken, 1950’lerde ben çocukken ve hatta 1970’lerde oğlum çocukken, çocuklar okul dışı zamanlarının büyük bir kısmını dışarıda geçirdiler, arkadaşlarıyla oynadılar ve keşfettiler, etrafta yetişkin yoktu.

Bu özgürlük içinde çocuklar hayatın en önemli becerilerini, okulda öğretilemeyecek becerileri uyguladılar ve öğrendiler.

Kendi aktivitelerini yaratmayı, kendi problemlerini çözmeyi, arkadaş edinmeyi, akranlarıyla müzakere etmeyi, zorbalarla başa çıkmayı ve duygularını yönetmeyi öğrendiler.

Başka bir deyişle, kendi hayatlarının sorumluluğunu nasıl üstleneceklerini öğrendiler.

Bu süreçte, güven ve dayanıklılığı teşvik eden ve insanları depresyon, endişe ve intihardan koruyan beceriler edindiler.

Ama şimdi çocukları kamusal alanlardan yasakladık. Çoğu ebeveyn, bir yetişkinin denetimi ve gözetimi olmadan çocuklarının açık havada serbest kalmalarına izin vermez. Hatta bunu yapanlar bazı durumlarda çocuk ihmalinden tutuklanır.

Çocukların açık hava aktivitelerindeki düşüş için teknolojinin baştan çıkarıcı gelişimini suçlama eğilimindeyiz, ancak çocuklarla yapılan anketler, izin verilmesi halinde açık havada arkadaşlarıyla çok daha fazla zaman geçirmek istediklerini göstermiştir. (bkz. Boyd, 2014; Gray, 2013).

İşte bugün toplumumuzdaki çocuklar için durum böyle.

Okul hapishanesinde, geçmişte olduğundan çok daha fazla zaman harcamak zorundalar ve okulda değilken de az ya da çok ev hapsinde tutuluyorlar.

Tarihte hiçbir zaman çocuklar -çocuk köleliği ve işçiliği zamanları hariç- bugünkünden daha az özgür olamadılar.

Neden çocukların özgürlüğünden yoksun bırakılmasına öfkelenmiyoruz?

Neden sokaklarda “çocukları özgür bırakın” diye slogan atmıyoruz?

Neden politikacıların -oyumuzu istiyorlarsa- çocukların özgürlüğünü desteklemelerini talep eden dilekçeleri imzalamıyoruz?

Böyle bir yoksunluktan dolayı acı çektiklerini görmemize rağmen, çocukların insan haklarından bu kadar mahrum bırakılmasına neden izin veriyoruz?

Çocuklardan nefret ettiğimiz için olduğunu sanmıyorum. Çoğu insan çocukları sever. Bence sorun cehalet.

Burada, daha spesifik olarak, çoğu insanın öfkelenmemesinin iki nedeni var.

1. Meydana gelen değişikliklerin kademeli hızı.

Çocuk özgürlüğünde şimdi ile 1950’ler ve öncesi arasındaki fark çok büyük olsa da değişim kademeli olmuştur.

Çoğu insanın fark etmeyeceği, insanların değişime uyum sağlayabileceği ve herhangi bir zamanda gördüklerimizin normal olduğuna, eskisinden çok farklı olmadığına inanabileceği kadar kademeli oldu.

Kurbağalarla yapılan korkunç gösterilere benziyor. Bir kurbağayı kaynayan suya atarsanız hemen çırpınır ve kendini kurtarır; eğer ılık suya koyarsanız ve çok yavaş bir şekilde kaynayıncaya kadar ısıtırsanız, ölünceye kadar değişimi kabullenir.

Eğer değişim ani olsaydı -diyelim ki- 1955’te birdenbire, çocukların okuldaki zamanları şimdiki kadar artırılsaydı, küçük çocukların bile ev ödevi yapmaları istenseydi, teneffüs ve öğle yemeği saatleri kaldırılsa, çocukların sınavlar için çok daha fazla zaman harcamalarına karar verilse ve okul dışı saatlerde bile çocukların yetişkin kontrolünden uzakta, diğer çocuklarla açık havada özgürce oynamaları yasaklansaydı isyan edilecekti.

Fakat değişim kademeli oldu. O kadar kademeli ki, insanlar bunun her zaman aşağı yukarı böyle olduğunu, hatta böyle olması gerektiğini düşündü.

2. Çocukların yeteneklerinin küçümsenmesi.

Çocuk haklarına destek verilmemesinin bir başka nedeni de, çocukların yetersiz olduklarına dair sürekli artan inançtır.

Varsayım, çocukların makul karar  verme yeteneğine sahip olmadığıdır, bu nedenle biz yetişkinler kararlarını onlar adına vermeliyiz.

Bu tür bir argüman geçmişte kadınların ve Afrikalı Amerikalıların boyun eğdirilmesini haklı çıkarmak için düzenli olarak kullanıldı.

Kadınlar ve Afrikalı Amerikalılar beyaz erkeklerin akıl yürütme kapasitelerine sahip değiller, bu yüzden beyaz erkekler onlar adına karar vermelidir. (-halka rağmen halk için-(çevirmenin notu))

Bu tartışmayı bugün pek duymuyoruz ama çocuklar hakkında her zamankinden daha fazla duyuyoruz.

Psikolojide, çocukların niteliksel olarak yetişkinlerden farklı düşündükleri, mantıksal akıl yürütme yeteneğine sahip olmadıklarına dair teoriler bile vardır.

Şimdi bu teorilerin yanlış olduğunu biliyoruz (burada). 4 yaşından sonra hepimiz (burada) hemen hemen aynı şekilde düşünüyoruz.

Tabii ki, çocukların tıpkı yetişkinler gibi olduklarını ya da yetişkinlerden daha fazla bakıma ve korunmaya ihtiyaç duymadıklarını söylemek istemiyorum.

Çocuklar yetişkinlerden küçüktür, dünya hakkında genellikle yetişkinlerden daha az şey bilirler ve ekonomik olarak yetişkinlere bağımlıdırlar.

Yani evet, çocukların yetişkinlerin bakımına ihtiyacı var; ancak çocukların bakıma ihtiyacı olduğunu anlamamız aşırıya kaçabilir ve çocukların da özgürlüğe ihtiyacı olduğunu anlamamıza engel olabilir.

Çocukların Bakım İhtiyacı ile Özgürlük İhtiyacı Arasındaki Çatışma

Çocukların bakım ve özgürlük ihtiyaçları çatışabilir. Peki aradaki denge nasıl kurulmalı?

Son yıllarda, bu denge tamamen kontrolden çıktı. Bakım kaygımız ya da bakım olduğuna inandığımız şey, özgürlük kaygımızı bastırdı.

Çocukları içeride veya her zaman yetişkin gözetimi altında tutuyoruz.  Çünkü onları bu şekilde güvende tuttuğumuzu düşünüyoruz.

Geleceklerinin buna bağlı olduğunu düşündüğümüz için okula gitmelerini istiyoruz.

Bütün bunlarda, çocuklara uygun bakımın büyük bir bölümünün, kendi sorunlarını çözmeyi, kendi öğrenmelerini yönetmeyi ve kendi hayatlarının sorumluluğunu üstlenmeyi öğrenebilmeleri için bağımsızlıklarına izin vermek ve onları teşvik etmek olduğunu kabul etmiyoruz.

Bunlar çocukluğun temel görevleridir ve çocukları özgürlükten mahrum bıraktığımızda bu görevleri üstlenmelerini engelleriz.

Ayrıca, uygun bakımın bir kısmının çocuklarımızın mutlu olmasını sağlamak olduğu gerçeğini de gözden kaçırıyoruz.

Özgürlük olmadan hiçbir insan mutlu olamaz.

Sürekli izleyerek ve gözetleyerek çocukları mahremiyetten mahrum bırakıyoruz, onları özel iç yaşam hakkından mahrum bırakıyoruz. (bununla ilgili ilginç bir makale için buraya bakın).

Bakım ve özgürlük arasındaki bu çatışma, insanlar çocuk hakları hakkında konuştuklarında bir tür ‘Orwell’vari çifte konuşmaya yol açabilir.

Örnekler çocuk haklarını güvence altına almayı amaçlayan ve uluslararası bir anlaşma olan ‘Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde bulunabilir. Sözleşme 1989’da hazırlandı ve o zamandan beri Amerika Birleşik Devletleri dışında BM’e üye olan her ülke tarafından onaylandı.

Bu belgenin dolambaçlı dilinin bir kısmını okurken, kişi, özgürlük ve bakım arasındaki çatışmanın farkına varır.

Örneğin 37. Maddede;

“Hiçbir çocuk hukuksuz veya keyfi olarak özgürlüğünden mahrum bırakılamaz.”

sözlerini içermektedir. Buradaki yakalama, elbette yasal olmayan niteliktedir. Çocukların okula gitmesi gerektiğini söyleyen bir yasa çıkarırsanız, çocukları okula gitmeye zorlamak, yasadışı bir özgürlük yoksunluğu olmaz, yasalaştırılmış bir özgürlük yoksunluğu olur.

Daha da çarpıcı olan, şu sözleri içeren 28. Maddedir;

“Taraf Devletler, çocuğun eğitim hakkını tanır ve bu hakkı elde etmek amacıyla ilköğretimi zorunlu ve herkes için ücretsiz hale getirirler.”

Bu makaleyi yazan insanların ironiyi fark edip etmediklerini merak ediyorum. Bunun söylediği şey esasen,

‘bu anlaşmayı onaylayan ulusların, çocuklar isteseler de istemeseler de, okula gitmeye zorlanma hakkını garanti ettiğidir.’

Bu yazıyı sonuçlandırırken, toplumumuzun çocuk haklarını bastırmasının büyük ölçüde iyi niyetlerden kaynaklandığını not ediyorum. Bizim suçumuz kötü niyet değil, cehalettir.

Nesnel olarak bu inanç yanlış olmasına rağmen insanlar, çocukların açık havada veya yetişkinlerden uzak bir yerde olmasının geçmişte olduğundan daha tehlikeli olduğuna inanmaktadır.

İnsanları bu konuda eğitmek, Let Grow Vakfı‘nın (Yönetim Kurulu üyelerinden biri olarak benimle birlikte, öncelikle Lenore Skenazy tarafından kuruldu) görevinin bir parçası.

İnsanlar, özgürlüğün ciddi şekilde kısıtlanmasının, yaşamın kaçınılmaz zorluklarıyla başa çıkmak için gereken esnekliği ve başa çıkma becerilerini geliştirmelerini engelleyerek çocukların uzun vadeli refahını ve güvenliğini azalttığını anlamalıdır.

İnsanlar, ödül ve ceza ile motive edilen; zorunlu, müdahaleci, müfredata dayalı eğitimin; çocukların yetişkinliğe başarılı bir şekilde ulaşması için gerekli olduğuna ve şimdi geçmiştekinden daha fazla okula ihtiyaç olduğuna inanmaktadır.

Artık bunun doğru olmadığına dair çok sayıda kanıtımız olmasına rağmen insanlar yine de buna inanıyor.

Bu kanıt, zorunlu eğitim yasalarını aşmanın yollarını bulan ve çocuklarını “okulsuzlaştıran” ya da çocuklarını kurumsal yargılama olmaksızın kendi çıkarlarını özgürce takip edebildikleri alternatif okullara kaydettiren, artan sayıda aileden geliyor.

Kendi araştırmam da dahil olmak üzere bu gruplarla yapılan araştırmalar, kendilerini bu şekilde eğitmiş insanların gerçek dünyada çok iyi olduklarını gösteriyor (Gray, 2017).

Kurucu üyesi olduğum ‘Öz-Yönelimli Eğitim İttifakı’nın görevlerinden biri, insanları bu araştırmadan haberdar etmek, zorunlu eğitim yasalarının etrafında yollar olduğunun ve bu yolları seçen insanların dünyada çok iyi durumda olduklarının farkına vardırmaktır.

İttifak’ın daha da büyük bir görevi, aile geliri veya geçmişi ne olursa olsun, tüm çocuklar için kendi kendini yöneten eğitim fırsatlarını mümkün kılacak değişiklikleri toplumda teşvik etmektir.

Çocukların eğitimli olmak için özgürlüklerinden mahrum bırakılmaları gerektiği fikri artık savunulabilir değildir.

Çocukların kendi tercih edecekleri tatmin edici ve üretken bir yaşam sürebilmeleri için, bilmeleri gerekenleri anlamada ve öğrenmede oldukça iyi olduklarına dair kanıtlar, incelemek isteyen herkes için çok fazladır. Biyolojik olarak, bunu yapmak için tasarlanmış olarak dünyaya geliyorlar (burada).

Çocukların medeni haklarını teşvik etme hareketinde büyük bir ilk adım;

Çocuklar kendi çıkarlarını sürdürme konusunda yeterli özgürlüğe sahip olduklarında; yetişkinler tarafından sürekli kontrol edildiklerinden daha mutlu, daha fazla bilgi sahibi, daha güvenli ve daha iyi olduklarına dair kanıtları insanlara göstermektir.

Milletimizin Bağımsızlık Bildirgesi, devredilemez haklardan birinin mutluluk arayışı olduğunu ilan eder.

Bu hak özellikle çocuklara ait olmalıdır; ve bugün, geçmiş on yıllardan çok daha fazla, çocukları bu haktan mahrum bırakıyoruz.

Peter Gray
Peter Grayhttp://www.psychologytoday.com/blog/freedom-learn
Boston College'da araştırma profesörü olan Peter Gray, "Free to Learn" ve "Psychology" (8. baskısında olan bir üniversite ders kitabı) kitablarının yazarıdır. Nöroendokrinoloji, gelişim psikolojisi, antropoloji ve eğitim alanlarında araştırmalar yapmış ve yayınlamıştır. Mevcut araştırmaları ve yazıları, öncelikle çocukların doğal öğrenme yolları ve oyunun yaşam boyu değeri üzerine odaklanmaktadır.

Yazı Hakkında Hisleriniz

Yazı Hakkında Mini Anket

Katkıda bulunun ya da yorum yapın

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Yazardan
Benzer

Öne Çıkan Makaleler

ZORUNLU EĞİTİM ÇIKMAZI

Bir çocuğun ne zaman, ne kadar, nasıl öğrenmesi gerektiğini...

Evde eğitimin 10 avantajı ve evinizi doğal öğrenme için güçlü bir yer olarak düzenlemek adına birçok fikir

1- Özgürlük 👉🏻Siz, özgürlüğü kolaylaştıracak ve doğal çocuk öğreniminin koşullarını...

Ay Döngüleri ve Canlılar Üzerine Etkileri

Yaşadığımız dünyaya en yakın gezegen olması sebebiyle dünyaya etki...

Zorunlu Eğitim Yasaları Olmasaydı Ne Olurdu?

1- Güç Kayması 🔸İlk olarak, güç devletten aileye doğru eğilir. Okula...