OKUL EĞİTİMİ ve SOSYALLİK İLİŞKİSİ

Okul eğitiminin çocuklara sosyallik sağladığı söylenir.

Bilakis! Amiriyet ve resmiyet girdiği için sosyalliğin önüne duvar örmektedir.

Mesela memuriyet yapan yetişkinlerde; kendi seçmediği, çoğu zaman da sevmediği iş arkadaşlarıyla birlikte olmak, her anını takip eden bir amiriyetin gölgesinde bulunmak, o yetişkinlerde o iş arkadaşlarıyla sosyal bir ilişki sağlamakta mıdır?

Yoksa ‘mesai dolsa da gitsem’ fikriyle yaşamdan usanç, davranışlarına yapmacıklık mı vermektedir?

Çocukların kendini ifade edemediği, konuşmak, hatta kıpırdamak için izin almak mecburiyetinde olduğu, arkadaşlarıyla kendi arzularına göre ilişki geliştiremediği, oyun sürelerinin kısıtlandığı, giriştiği her işe zillerle müdahale edildiği, hiçbir davranışının özgür olamadığı bir sistem nasıl bir sosyallik temin edebilir.

Bütün bu uygulamalar; yetişkinlerin bile tahammül sınırını aştığı halde, tepki gösterecek yetkinliği olmayan çocuklarda, şahsiyetlerini manipüle etmek ve kişiliklerinin oluşmasına engel olmak anlamlarına gelmektedir.

Eğitimciler açısından art niyet olmasa da sistemin bu sistematik ve otoriter yapısı, kendi fıtratını yaşayamayan, kendini tanıyamayan, kendi kişiliğini geliştiremeyen, arzularına göre bir hayat belirleyemeyen çocuklar için ileriki dönemde hayatta bir gaye taşıyamama ya da yaşamaktan lezzet almama gibi problemler getirebilir.

Instagram, Facebook, Twitter gibi mecralar sürekli ve anında değişen farklı konulara ait akışlar sebebiyle insanların konsantrasyon mekanizmalarını yok etmekte, hem zihinsel hem duygusal açıdan dikkat ve yoğunlaşmaya engel olarak insanı insan yapan duygusal hassasiyetleri felç etmektedir.

Okula gelince, sosyal mecralar kadar hızlı olmasa da biyolojik saati yavaş işleyen, dikkat ve konsantrasyon için belli bir süreye ihtiyaç duyan çocukların; rutin ve sabit aralıklı zillerle, sürekli öğretmen gözetimi ve müdahalesiyle; kendi fıtri meyillerine ve kendi içsel motivasyonlarına göre herhangi bir konuya yoğunlaşma ya da herhangi bir sosyal ilişkiyi geliştirme yeteneğine darbe vurmaktadır.

Bırakın sosyalleşmeyi sağlamak, sosyalleşme yetisinin körelmesine sebep olmaktadır.

Çocukların yaramaz ve hırçın olmalarının sebebi, acaba bu aşırı otoriter yapıya karşı kendi şahsiyetlerini ortaya koyabilmek adına haklı bir isyan hareketi mi?

Psikolojik travmalarda çocukluğuna inmeye çalışan psikologlar öncelikle çocukluk çağının doğru yaşanması için tedbirler öngörürlerse daha isabetli bir yaklaşım olacaktır.

Acı olan şey ise Türkiye gibi aile farkındalığı yüksek bir ülkede bile bunun üç yaşa kadar düşürülmeye çalışılması. Çocukların daha üç yaşta yüzde elli oranında okullaştırılması hedeflenmekte.

Böyle bir faciayı ne pedagoji ne psikoloji ne dünyadaki herhangi bir pozitif bilim ne annelik duyguları ne de aile değerleri kabul edemez.

Ayrıca kimse çocukların sosyal olmayışını ya da hırçınlığını, tamamen teknolojik aletler ve ekran bağımlılığına bağlamaya da kalkmasın. Zira bazı -nadir- çalışmalar çocukların serbest bırakılırlarsa arkadaşlarıyla oynamayı daha fazla tercih ettiklerini gösteriyor.

Neden biz çocuklarımıza ne istediklerine dair anketler yapmıyoruz. Onlar hiçbir doğru karara ulaşamayacağı için! her şeyi biz dayatıyoruz. Onların ne düşündüğünü umursamamak, isteklerine uygun çözümler üretmemek onlar adına en iyisine karar vermek anlamına geliyor mu?

Bilakis çocukların fıtratı henüz safiyetini kaybetmediğinden, duygusal ve zihinsel açıdan bizden daha makul, daha insani talepler ileteceklerdir. Çocukların duygusal istikametlerinden, negatif duygulardan masumiyetlerinden, insaniyetlerinden alacağımız çok ders var.

Hatta pedagoglar çocukların yetişkinleri tedavi ettiğini itiraf etmekteler.

Elhasıl; çocuklara sosyallik zannıyla böyle geniş çaplı bir esareti yaşatmaya, özgürlük alanlarını kısıtlamaya, şahsiyetlerini manipüle etmeye hakkımız yok.

Okulu bebeklik çağına indirgemek yerine süreci ne kadar minimuma indirip çocukları hayata ne kadar çok dahil edebileceğimize kafa yormalıyız.

Zira tarihin hiçbir döneminde çocuklar bugünkü kadar okula gitmedi ve hiç bu kadar asosyal olmadılar. Vesselam.

Ali Said Tuğrul
Ali Said Tuğrulhttps://dogalegitim.org
Mühendislik ve İlahiyat Fakülteleri mezunu. Eğitimcilik de yaptı. Eğitim ve Aile konularında yazıları bulunmakta.

Yazı Hakkında Hisleriniz

Yazı Hakkında Mini Anket

Katkıda bulunun ya da yorum yapın

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Yazardan
Benzer

Öne Çıkan Makaleler

ZORUNLU EĞİTİM ÇIKMAZI

Bir çocuğun ne zaman, ne kadar, nasıl öğrenmesi gerektiğini...

Evde eğitimin 10 avantajı ve evinizi doğal öğrenme için güçlü bir yer olarak düzenlemek adına birçok fikir

1- Özgürlük 👉🏻Siz, özgürlüğü kolaylaştıracak ve doğal çocuk öğreniminin koşullarını...

Ay Döngüleri ve Canlılar Üzerine Etkileri

Yaşadığımız dünyaya en yakın gezegen olması sebebiyle dünyaya etki...

Zorunlu Eğitim Yasaları Olmasaydı Ne Olurdu?

1- Güç Kayması 🔸İlk olarak, güç devletten aileye doğru eğilir. Okula...