‘Okuldan uzak kalmanın çocuklar üzerindeki etkileri.’
Peter Gray seminere, pandemi süreciyle okulların kapanmasının ardından 800 ebeveyn ve 8-13 yaş arasındaki çocukları arasındaki 800 çocuğu içeren iki anketin sonuçlarını paylaşarak başladı. Bu çalışmalar çoğunlukla Amerika’da yapılmış olsa da bizi de ilgilendirdiğini düşünüyorum.
∆ Öncelikle okulların kapanmasıyla çocuklar daha mutlu olmuşlar.
∆ Daha sakin ve daha az gerginlermiş.
∆ Çocuklar ve ebeveynleri arasındaki anlaşmazlık azalmış. Çünkü anlaşmazlıklar hep okul yüzünden çıkıyormuş. Her gün servise, okula yetişme telaşı, yapılacak ödevler, çalışılacak sınavlar ve okul dışı etkinlikler. Hepsi ayrı bir stres kaynağı.
∆ Okul dönemi sürekli bir yerlere yetişmeye çalışan, hayatlarındaki bu yüksek tempo ve hızdan yorulan çocuklar dinlenmiş, uykularını almışlar.
∆ Çocuklar daha az endişeli hale gelmişler. 13-14 yaş arasındaki çocuklarının depresyon gibi rahatsızlıkları azalmış.
∆ Çocuklar kendi hayatları üzerinde daha önce almadıkları kadar insiyatif almaya başlamışlar.∆ Çocukların okul zamanı vakit olmadığı için isteyip de yapamadıklarını yapmaya zamanları kalmış. Mesela büyük oranda çocuk ve genç bisiklet sürmeyi öğrenmiş. Bunun yanında yeni bir dil öğrenmişler, kendi okumak istedikleri kitapları okumaya başlamışlar, bir müzik aleti çalmaya başlamışlar ve merak ettikleri konuları araştırmışlar.
∆ Aileler, çocuklarının okula gitmediğinde daha mutlu olduklarını fark etmişler.
∆ Amerika’da günde sadece üç saat online eğitime giren çocuklarının derslerini takip eden, dinleyen aileler derslerin ne kadar sıkıcı olduğunu fark etmişler. Çocuklarının tüm gün ve tüm okul yılı boyunca bu derslere nasıl katlandıklarını sorgulamaya başlamışlar.
∆ Bu süreçte evde eğitime ve okulsuzluğa inanan ve uygulayanların sayısı artmış. İçinde okulsuzların da bulunduğu, evde eğitim yapan ailelerin oranı %5’ten %10’a çıkmış.
∆ Özyönetimli eğitim artmış.
Peki nedir bu Özyönetimli Eğitim? Peter Gray şöyle açıklıyor:
Eğitim; kişinin tatmin edici, anlamlı, ahlaki bir yaşam sürmesini sağlayan, bir kişinin öğrendiği her şeyin toplamıdır.
Özyönetimli Eğitim ise; kişinin kendi kendine başlattığı faaliyetler ve yaşam deneyimlerinden elde ettiği eğitimdir.
Peter’a göre herkes aynı şeyi öğrenmek istemez ve herkes aynı yöntemle öğrenemez. Herkesin ilgi alanı ve öğrenme şekli farklıdır. Okul tüm çocuklara aynı şeyi, aynı şekilde öğretmeye çalışıyor. Yeteneklerimiz ve öğrendiklerimiz okul aracılığıyla değil, özyönetimli öğrenme ile gelişiyor.
Özyönetimli eğitimin altında yatan eğitici içgüdüler ve bu maddelerin okuldaki varlığını sorgulayan Peter Gray’in açıklaması şöyle:
∆ Merak/Anlama dürtüsü – Tüm çocuklar merak dürtüsüyle doğuyorlar. Peter yeni doğan bebek örneğini veriyor. Yeni doğmuş bir bebeğe iki obje gösteriliyor. Biri önceden gördüğü, diğer ilk defa karşılaştığı bir obje. Bebek yeni olana gözlerini çeviriyor ve merakla inceliyor. Doğuştan sahip olduğumuz merak dürtümüzü öldüren okul maalesef. Okulda çocuklar merak ettiklerini değil, öğrenme isteği içinde olmadıkları konuları öğreniyorlar. Yani okul merakı öldürüyor. Kimse çocuğun merakıyla ilgilenmiyor.
∆ Oyunculuk/Pratik yapma ve yaratma dürtüsü –
~ Çocuklar hayatı ve diğer her şeyi oyunla öğreniyorlar.
~ Çocuklar oynarken risk alıyorlar, tehlikeli hareketler yapıyor ve tehlikenin içine atlıyorlar. Peter diyor ki ebeveynlerin yapacağı en iyi şey bunu görmezden gelmek. Çocuklar bu şekilde oynayarak risk almayı ve hayatta kalmayı öğreniyorlar.
~ Dili oyunla öğreniyor, dil becerilerini oyun oynayarak geliştiriyorlar.
~ İnsanlar var olduklarından beri, tarih boyunca inşa ettiler, yapılar oluşturdular. Çocukların oyunları da inşa etmek üzerine kurulu.
~ Çocuklar oyun oynayarak kuralları ve bu kurallara uyum sağlamayı öğreniyorlar.Olmayanı düşünmek, hayal etmek düşünmenin en üst noktası ve bu sadece insanlarda var. Hayal gücü, -mış gibi yapmak, hipotezler ancak oyunla gelişiyor.
~ Peter’ın kitabında da sıkça bahsettiği Avcı toplayıcı toplumlarda çocuklar dönemin oyuncaklarıyla oynuyorlar. Günümüzün oyuncağı ise teknoloji fakat biz çocuklarımıza bu konuda sürekli yasaklar koyuyoruz. Peter’ın dediğine göre henüz teknolojinin çocuklar üzerinde tespit edilmiş bir zararı yok. Ayrıca özellikle pandemi döneminde arkadaşlarından uzak kalan çocuklar, ancak onlarla online oyunlar oynayarak sosyalleşebiliyorlar ve buna ihtiyaçları var. Bunun engellenmemesi gerektiğini söylüyor.
Bu bilgi, benim de teknoloji kullanımı konusunda doğru bildiğimi sandığım şeyleri düşünmeme neden oldu. Hepimizin elinde telefonlarımız, tabletle-
rimiz var ama çocuğumuza bu senin için iyi değil diyoruz. Hatta ‘Çocuklarımızın teknolojiyi doğru kullanmalarına nasıl yardım ederiz?’ gibi bir soru geldi. Peter ise ‘Ben size çocuklarınıza güvenmenizi söylüyorum. Teknolojiyi nasıl kullanacaklarını iyi biliyorlar.’ cevabını verdi.
Teknoloji kullanımı konusunda çocuklarımızdan şikayetçiysek bence önce kendimize bakmalıyız. Kendi tecrübemi paylaşacak olursam söyleyebilirim ki çocuklarıma başka bir alternatif sunduğumda kesinlikle teknolojiyi değil, doğada olmayı, mutfakta bana yardım etmeyi ya da yürüyüşe, bisiklet sürmeye gitmeyi, oyun oynamayı tercih ediyorlar.
Peter çocukların teknolojiden uzak kalmaları için dışarıda oynama fırsatı ve arkadaşlarıyla görüşme imkanı tanınması gerektiğini söylüyor.
Ayrıca okul için kendi dönemini örnek gösteriyor. Okul saatleri bu kadar uzun değilmiş. Liseye kadar ödev yokmuş. Okuldan çıkıp arkadaşlarıyla sokakta istedikleri gibi oynayabiliyorlarmış. Okul süreleri giderek uzamış, zorunluluklar artmış ve çocuklara serbest alan kalmamış. Ben de öğlen okuldan çıkıp arkadaşlarımla oynadığımı hatırlıyorum. Şartlar giderek ağırlaşıyor.
Oyunun çocuklar için önemini uzun uzun anlattıktan sonra konu yine okula geldiğinde, Peter okulda oyun oynamanın desteklenmediğini söylüyor. Oyun oynamaya sadece ders aralarında, eğitim aralarında izin veriliyor.
∆ Sosyallik/Başkalarının bildiğini bilme ve bildiğini paylaşma dürtüsü – Çocuklar, diğer çocuklardan öğreniyorlar. Hepimiz izleyerek ve gözlemleyerek diğer insanlardan öğreniyoruz. Dinleyerek değil, kulak misafiri olarak öğreniyoruz. Avcı toplayıcı toplumlarda kimse kimseye bir şey öğretmiyor. Hiyerarşi yok. Kimse kimseden üstün değil. Biri yanlış yapsa bile uyarmıyorlar. Sadece doğrusunu yapıp karşı tarafın gözlemlemesini sağlıyorlar.
Ayrıca burada çok önemsediğim, beni çok şaşırtan bir örnek verdi Peter. Okulda çocukların birbirlerine yardım etmesine, bilgi paylaşmasına yani kopya çekmelerine izin verilmiyor. Siz de şaşırdınız değil mi? Kopya çekmenin çocuklar arasındaki dayanışmanın en güzel ifadesi olduğunu söylüyor. İlk defa kopya çekmeye bu gözle bakıyorum ve kesinlikle katılıyorum.
Çocukları sosyalleşmeleri için okula gönderiyoruz ama konuşmaları, gülmeleri, eğlenmeleri, derste oyun oynamaları yasak. Okulsuz ailelere bakınca okula gitmeyip arkadaşlarıyla dışarıda görüşen çocukların gerçekten oynayıp sosyalleşebildiklerini görebiliyorum.
Burada Sugata Mitra’nın Hindistan’da yaptığı deneyi örnek gösteriyor Peter Gray. Deney şöyle:
Newcastle Üniversitesi’nde eğitim teknolojisi profesörü olarak görev yapan Sugata Mitra ve arkadaşları 1999’da Yeni Delhi’deki bir gecekondu mahallesine bakan bir duvarda bir delik açtılar, buraya internete bağlı bir PC kurdular ve bölgeyi filme alan gizli bir kamera ile izlemeye başladılar.Gecekondu çocukları bilgisayarla oynamak için geldiler ve buraya konan bilgisayarın nasıl kullanılacağını bir kaç hafta içinde kendi başlarına öğrendiler. Oyunlar oynadılar, video ve müzik dosyaları indirdiler. Paint programında resimler çizdiler. Hatta daha sonra bilgisayarı kullanmayı birbirlerine öğrettiler. Bu ünlü “Duvardaki Delik” deneyleri, gösterdi ki , merakla motive edilen çocuklar kendi başlarına da öğrenebiliyorlar. Peter çocukların öğrendiklerini birbirlerine yaymalarını orman yangınına benzetiyor. Okulda öğrenilenler çocuklar arasında bu hızla yayılmıyor.
∆ İsteklilik/Kendi hayatından sorumlu olma dürtüsü –
Peter’a göre, aslında her çocukta bağımsız ve özgür olma, kendi kararını verme isteği vardır. Biz anne babaları olarak buna izin vermiyoruz. Çocuklarımıza güvenmiyoruz. Bırakırsak istemezler, hiçbir şey yapmazlar diye düşünüyoruz. Çocuğun kendi istediğini yapması okulda da yasak. Çocuklar sadece kendilerine söyleneni yapmak zorundalar.
∆ Plancılık/Gelecek için plan yapma dürtüsü –
Peter, çocukların oyun oynayarak plan yapmayı öğrendiklerini söylüyor. Yetişkin hayatlarında uygulamak için oyun yoluyla pratik yaptıklarını söylüyor. Fakat çocuğun plan yapmasına, hatta oyun oynamasına bile fırsat tanımıyoruz. Çocuğumuz adına her şeyi planlıyoruz. Aylar, günler, saatler, haftasonları, hatta çocuklarımızın gelecek hayatları için bile planlarımız var. Asla çocuğumuza bırakmıyoruz, hatta bizim deyimimizle şansa bırakmıyoruz. Çocuklarımızın iyiliği için yaptığımızı söyleyerek plan yapmak için pratik yapmalarına, öğrenmelerine izin vermiyoruz. Çocuklarımıza güvenmiyoruz.
Peter sürekli tarihimizden, hepimizin avcı toplayıcı kültürden geldiğini hatırlatıyor. Avcı toplayıcı kültürde eğitimle ilgili yaklaşım şöyle:
~ Yetişkinler çocukların etkinliklerini yönetmiyorlar.
~ Ergenlik çağındaki gençler de dahil çocukların oynamak, keşfetmek, kendi ilgilerini izlemek için sınırsız zamanları var.
~ Çocuklar, kendi keşiflerinde ve oyunlarında ihtiyaçları olan tüm bilgi ve beceriyi ediniyorlar.
Yani bizim köklerimizde eğitmek, öğretmek yok. Çocukları serbest bırakmak, fırsat vermek var.
Artık modern hayatta yaşıyoruz. Avcı toplayıcı kültürden çok uzak olduğumuzu, artık şartların çok farklı olduğunu düşünebilirsiniz. Fakat Peter çocuklara uygun ortam, uygun şartlarsağlandığında günümüz dünyasında da çocukların kendi kendilerini eğitebileceklerini söylüyor ve ben de buna sonuna kadar katılıyorum.
Okulsuzluk konusunda benim de çok maruz kaldığım diğer bir soru da okulsuz büyüyen çocukların nasıl üniversiteye gidecekleri. Peter 75 okulsuz büyüyen kişi üzerinde yapılan çalışmayı paylaşıyor. Okulsuz büyüyen çocuklar ve özyönetimli öğrenmeyi esas alan Sudbury Valley Okulu’nun mezunları izleniyor. Bu insanlara hiç bir müfredat dayatılmamış. Şimdi yetişkin birer birey olan bu insanlar, okula devam eden diğerleri gibi üniversiteye girmek istediklerinde girmişler, zorluk yaşamamışlar. Özgür büyüyen çocuklar ne istediklerini çok iyi biliyorlar ve yetişkin hayatlarında da sevdikleri işi yapıyorlar. Hepsi üniversiteye gitmeyi tercih etmiyor ama durumları gayet iyi, başarılılar. Bence en önemlisi de hepsi çok mutlular. Hayatları güzel.
Diğer yandan çocuklara sorulduğunda okulu özlediklerini söylemişler. Tam olarak neyi özledikleri sorulduğunda arkadaşlarını, öğretmenlerini özlediklerini söylemişler. Bu durumda tam olarak özlediklerinin okul olduğunu söyleyemeyiz. Benim oğlum da arkadaşlarını, öğretmenlerini, okul çalışanlarını, müdürlerini özlediğini söylüyor ama derste olmayı istemediğini söylüyor. Okul zamanı her haftasonu ya da okuldan sonra bir arkadaşıyla görüşmek istediğini söylerdi. ‘Oğlum okulda sürekli berabersiniz.’ dediğimde, ‘Ama anne oyun oynayamıyoruz, yapmak istediklerimizi yapamıyoruz.’ diyordu. Şimdi daha iyi anlıyorum.
Peter özyönetimli eğitim için uygun olan ortamı şöyle
tanımlıyor:
- Peter’a göre eğitim çocuğun sorumluluğu olmalı. Çok doğru. Bence okul bunu sanki anne babanın da sorumluluğuymuş gibi yansıtıyor. Çocuklarımızı çalıştırmamızı, ödevlerini yaptırmamızı, okudukları kitapları anlattırmamızı istiyorlar. Hatta resim yapmalarını bile sağlamamız talep ediliyor.
- Çocuklara oyun oynama, keşfetme ve kendi ilgilerini takip etme konusunda sınırsız özgürlük verilmesi gerektiği söylüyor. Okula giden çocukların ilgi duydukları şeyin peşinden gitmeye zamanları yok.
- Çocukların günümüz kültürünün oyuncaklarıyla oynama fırsatı verilmesi gerekiyor. Teknolojiyi kullanabilmeliler.
- Şevkat gösteren, yargılamayan, yardımcı yetişkinlerin varlığı çok önemli.
- Peter çocuklar ve ergenler arasında serbest oyun oynama fırsatı yaratılmalı diyor. Bu konuyu kitabında da detaylı anlatmıştı. Okullarda aynı yaş gurubundan çocuklar aynı sınıflara alınıyor. Avcı toplayıcı kültürde ise nüfus az ve aynı yaşta çocuk sayısı düşük. Farklı yaş grubundan çocuklar birbirleriyle ilişki kurmayı, işbirliği içinde oynamayı öğreniyorlar. Büyük olan, güçlü olan küçüğe yardım ediyor, rekabet yok, dayanışma var. Okullarda ise maalesef küçükler sürekli büyüklerin zorbalığına maruz kalıyorlar. Çünkü bana göre okul sistemi zaten zorbalık üzerine kurulu. Çocuklar ne görürse onu yapıyorlar.
- Son olarak istikrarlı, ahlaki, demokratik bir topluluğun içinde olmak gerekiyor. Kendi ülkem adına bu kavramların hiç birinin okul ve eğitim sisteminde var olduğunu söyleyemem.
Peter’ın da bildiği gibi okulsuzluk ya da evde eğitim ülkemizde yasal değil. Peki bu durumda ne yapacağız diye soruyoruz. ‘Yasal zorunluluk nedeniyle devam etmek zorunda olan eğitim sistemi içinde çocuklara özgürlük tanımak isteyenlerin işi çok zor. Okulla görüşmeye, derdinizi anlatmaya çalışın, daha az ödev, daha fazla oyun talep edin, okul sürele-
rinin kısaltılmasını isteyin. Çocuklara sorumlulukları üzerinde kontrol özgürlüğü verin. Ödev yapmak istemiyorsa yapmasın, çalışmak istemiyorsa çalışmasın ve sonuçlarıyla yüzleşsin. Hatta okula benzeyen, okul dışı faaliyetlerden de uzak durun.’ diyor. Bizim okul dışı faaliyetlerimiz arasında yüzme ve piyano dersleri vardı. Yüzme derslerine üç ay dayanabildi. Piyanoya yine çok isteyerek başladı ama giderek artan zorunlu çalışmalar ve benim destek maskesi altında çaktırmadan zorlamamla giderek ilgisini kaybetti. Hepimiz bir şekilde aynı kuyuya düşüyoruz. Ayrıca Peter bu cümleleri kurarken, çocuğunu başından atmak, kurtulmak için okula gönderen, daha çok ödev, daha çok sınav, hatta ders sonunda etüt talep eden veliler geliyor aklıma. Üzülüyorum.
Benim için benzersiz bir tecrübe olan bu seminer için Alternatif Okullar’a, kurucusu Eylem Korkmaz’a, canlı yayında yardımları için tüm ekibe ve bizi aydınlattığı, göremediklerimizi gösterdiği için Peter Gray’e çok teşekkür ederim.
Okulsuzlukla ilgili bir çok yazarı ve Peter Gray’i okuyup dinledikten sonra hayatımda çok şey değişti. Çocuklarıma güveniyorum. Az önce video izleyen oğlum şimdi yanımda ve büyük bir ilgiyle kitabını okuyor. Artık çocuklarımdan hiçbir şey talep etmiyorum. Bahçeye çıktığımda bana katılıp bahçe işlerine yardımcı oluyorlar, uzun doğa yürüyüşlerine çıkıyoruz, arkadaşlarıyla oynamaları için imkan sağlıyoruz, ne zaman isterlerse kitap okuyoruz, öğrenmek istedikleri, merak ettikleri öyle çok şey var ki yetişebildiğimiz kadarıyla araştırmalarına yardımcı oluyoruz, artık yemek saatlerimiz bile okuma saatine dönüştü. Oğlum ilgisini çeken her şeyi okuyor. Sınırsızca, istedikleri kadar oyun oynuyorlar. Çocuklarım arasında altı yaş var ve harika bir işbirliği içindeler. Anlaşmazlıklarını nasıl çözeceklerini iyi biliyorlar. Uyku saati, banyo saati, diş fırçalama saati, okuma saati, yemek saati yok artık. Her şey kendiliğinden oluyor. Hiç uyarmıyorum. Sadece bizi takip ediyorlar. Eskisi gibi yatmalarını uygun gördüğüm saatte yatıyorlar ve yine erkenden uyanıyorlar ama tek farkla, artık kendi istekleriyle yapıyorlar bunu. Keşke herkesin bunu deneyimleyip gözlemleyecek zamanı ve imkanı olsaydı. İnanın aldığınız sonuçlara inanamazdınız.
Dileğim, bizim çocuklarımıza güvenmemiz gerektiği gibi, devletin de bizim gibi ailelere güvenmesi ve artık eğitim konusunda daha esnek düzenlemeler getirilmesi. Herkesin şiddetle eleştirdiği, yürümüyor dediği eğitim sistemine yine de körü körüne bağlıyız ve çocuklarımızı düşünmeden içine sürüklüyoruz. Düşünmenizi istiyorum. Okulda öğrendiğinizi düşündüğünüz neler kaldı aklınızda? Yeteneklerinizi nasıl keşfettiniz? Yapmayı sevdiğiniz, aşkla bağlı olduğunuz bir şey var mı? Varsa bunu nasıl keşfettiniz, nasıl öğrendiniz? En güzel yıllarımızı geçirdiğimiz okul bize gerçek bir öğrenme sağlıyor mu? Tüm o bilgi yığınını ezberlediğimizde, sınavları başarıyla geçtiğimizde gerçek hayatta ihtiyacımız olan tüm bilgi ve beceriyi edinebiliyor muyuz? Sahip olduğumuz mesleklerden memnun muyuz? Okul olmadan öğrenemez miydik?
Tüm bu soruları tekrar tekrar soruyor ve okulun bunları sağladığı sonucunu çıkaramıyorum. Diplomama göre yüksek lisans mezunu bir teknik öğretmenim. Bana göre ben bir tasarımcı ve fotoğrafçıyım. İyi olduğum ve yapmayı sevdiğim her şeyi okul dışında öğrendim. 35 yaşındayım. Çocuklarımın bunu hayatlarını boşa harcayarak öğrenmesini istemiyorum. Sizin de bu sorulardan birini bile düşünmenizi, sorgulamanızı sağlayabilirsem amacıma ulaşmış olurum.