Zorunlu eğitim yasalarının ortadan kaldırılması, ‘eğitimin’ eğitim üzerindeki bir buçuk asırlık boğuculuğunu kıracaktır.
Sanki devlet daha iyi biliyormuş gibi, ‘kendi iyiliğimiz için’ çıkarılan yasalara karşı her zaman temkinli olmalıyız. Zorunlu eğitim yasalarının tarihi, on dokuzuncu yüzyılın ortalarında göçmen karşıtı duygular tarafından tetiklenen ve insanları standart bir kalıba sokma arzusuyla beslenen paternalizmle doludur.
“Ortak okul hareketini” ve evrensel, zorunlu eğitim için yapılan baskıyı detaylandıran tarih kitapları, Amerikalıların kitlesel eğitimden önce okuma yazma bilmedikleri, sınırlı eğitim seçeneklerinin mevcut olduğu ve okula devam etmeyi yasal bir güç tehdidi altında zorunlu kılmanın, eşitliğe giden en kesin yol olduğu mitlerini sürdürmektedir.
Gerçekte, okuryazarlık oranları, özellikle ilk zorunlu eğitim yasasının 1852’de kabul edildiği Massachusetts’te oldukça yüksekti. Tarihçiler Boles ve Gintis, köleler de dahil olmak üzere toplam ABD nüfusunun yaklaşık dörtte üçünün okuryazar olduğunu bildiriyor¹.
Kitlesel zorunlu eğitimden önce, bir dizi devlet ve özel okul seçeneği, yoksullar için hayır kurumları, sağlam çıraklık modelleri ve evde eğitim de dahil olmak üzere bir dizi eğitim seçeneği vardı. – bu ikinci yaklaşım, başkaları için ortak okula devam etmeyi zorunlu kılarken, kendi üç çocuğunu evde eğiten Massachusetts eğitim reformcusu Horace Mann’ın tercih edilen yöntemiydi –
Zorunlu eğitimin birincil katalizörü, 1800’lerin başlarından ortalarına kadar yasa koyucuları korkutan kitlesel bir göç dalgasıydı. Bu göçmenlerin çoğu, ölümcül patates kıtlığından kaçan İrlandalı Katoliklerdi ve zamanın ağırlıklı olarak Anglo-Sakson Protestan sosyal düzenini tehdit ediyorlardı. 1851’de The Massachusetts Teacher’ın editörü William Swan şöyle yazıyordu:
“Pek çok durumda, ebeveynler kendi çocuklarının uygun olmayan koruyucularıdır. Eğer onların istikametine bırakılırsa, gençler aylak, ahlaksız, serseri alışkanlıklar içinde yetiştirilecekler ve bu da onları ebeveynlerinden daha kötü toplum üyeleri yapacak; devlet okullarımızı doldurmak yerine hapishanelerimize, ıslah evlerimize ve imarethanelerimize gireceklerdir. Etkili bir polis tarafından baştan sona yürütülen katı yasalar dışında hiçbir şey burada etkili bir şekilde işleyemez; çocuklar toplanmalı ve okula zorla gönderilmeli ve bu plana direnenler veya engelleyenler, ister ebeveynler ister rahipler olsun, sorumlu tutulmalı ve cezalandırılmalıdır.”
Bu, toplumsal yüce gönüllülük perdesinin ardında nadiren ortaya çıkan, zorunlu eğitimin gerçek tarihidir.
Peki, doğası gereği kusurlu olan bu zorunlu eğitim yasaları kaldırılırsa ne olur?
1- Güç Kayması
İlk olarak, güç devletten aileye doğru eğilirdi. Okula devam etmeyi zorunlu kılan yasal bir güç olmadan, ebeveynler çocuklarının eğitiminin tüm sorumluluğunu üstlenme özgürlüğüne ve esnekliğine sahip olacaktı. Şu anda ABD eyaletlerinin çoğunda gerekli olduğu gibi, evde eğitim için hükümet iznine ihtiyaçları olmayacak, Özel okulların uygunluk göstermek için devam kayıtlarını devlete sunmaları gerekmeyecekti.
1852 yasasından önce olduğu gibi, devlet okulları isteyenler için hala mevcut olabilirdi; ancak devlet okulları artık varsayılan eğitim seçeneği olmayacaktı.
2- Daha fazla seçenek
Daha fazla eğitim seçeneği filizlendikçe, rekabet fiyatları düşürecek ve bu, yeni seçeneklere erişimi daha yaygın hale getirecekti.
Devletin artık, çeşitli özel okulların kurulmasını kutsaması ve müfredatlarını ve devam protokollerini onaylaması gerekmeyeceğinden, çeşitli eğitim seçenekleri ortaya çıkacaktır.
Girişimci eğitimciler yeni ve çeşitli ürün ve hizmetler yaratma fırsatını yakalayacak ve kalite ve etkinliği belirleyenler devlet değil ebeveynler olacaktır.
Daha az devlet bürokrasisi ile eğitimdeki mevcut eğilimler daha fazla ivme kazanacaktır. Sanal okul, yarı zamanlı okul, hibrit evde eğitim modelleri ve çeşitli eğitim yaklaşımlarına sahip bir dizi özel okul ortaya çıkacaktır.
Daha fazla eğitim seçeneği filizlendikçe, rekabet fiyatları düşürecek ve bu yeni seçeneklere erişimi daha yaygın hale getirecektir.
3- Yetişkinliğe Giden Daha Fazla Yol
Bazı eyaletlerde 18 yaşına kadar olan okula devamlılık devlet tarafından zorunlu kılınmasaydı, yetişkinliğe giden ve devlet tarafından verilen lise diplomalarına çok fazla dayanmayan yeni yollar olacaktı. Yenilikçi çıraklık modelleri oluşturulacak, topluluk kolejleri bağımsız genç öğrencilere daha fazla hizmet verecek ve kariyer hazırlık programları genişleyecektir.
Sosyal reformcu Paul Goodman’ın Yeni Reform adlı kitabında yazdığı gibi:
“Amacımız, mevcut tek bir okul yolunu daraltmak yerine büyümenin yollarını çoğaltmak olmalıdır.”
4- Daha Geniş Bir Eğitim Tanımı
Tarihçi Jonathan Messerli, Horace Mann’ın biyografisinde, zorunlu eğitimin bir zamanlar geniş bir eğitim tanımını, eğitimin tekil tanımına nasıl dönüştürdüğünü açıklar.
Gerçekten de, bugün eğitim neredeyse evrensel olarak okullaşma ile ilişkilendirilmektedir.
Messerli şöyle yazıyor: “Avrupa okullaşma kavramını genişletirken, [Mann] eğitimin gerçek parametrelerini devlet okulu sınıflarının dört duvarı içine kapatarak daraltabilir.”²
Zorunlu okullaşma yasalarının kaldırılması, eğitimde okullaşmanın bir buçuk asırlık boğuculuğunu kıracaktır. Eğitimi okuldan ayırmaya ve zorlayıcı olmayan, kendi kendini yöneten eğitim veya “okul dışı” gibi eğitilmenin diğer birçok yolunu ortaya çıkarmaya yardımcı olacaktır.
En kararlı eğitim reformcuları bile, zorunlu eğitim yasalarının kaldırılmasını savunmaktan kaçınıyor ve bunun çok fazla bir fark yaratmayacağını savunuyorlar.
Ancak devletin, eğitim kadar geniş kapsamlı bir şeyi tanımlama, kontrol etme ve izleme gücünün kaldırılması, aileleri yeniden güçlendirmek, eğitim girişimcilerini teşvik etmek ve tüm öğrenciler için daha fazla seçenek ve fırsat yaratmak üzerinde büyük ve kalıcı bir etkiye sahip olacaktır.
¹ Samuel Bowles and Herbert Gintis, “The origins of mass public education,” History of Education: Major Themes, Volume II: Education in its Social Context, ed. Roy Lowe (London: Routledge Falmer, 2000), 78.
² Jonathan Messerli, Horace Mann: A Biography (New York: Alfred A. Knopf, 1972), 429.